Okuldan çık, bir dünya yol git. Kıtalararası yolculuk yap. Her gün isyan.
Son vasıtadan, Ataşehir otobüsünden de indim; kulağımda kulaklık. "Yatmayı" hayal ediyorum.
O sıralar fotoğraf makinemle fazla haşırneşirim diğer zamanlara nazaran. Vizörden bakar gibiyim etrafa.
Baktım güzel bir kare.
"Makine yanımda değil. Çıkayım eve, alırım, çalışırım."
Çıktım aldım, bir heves.. Geziyorum. Çekiyorum, hepsi de güzel; ama tatmin etmiyor.
Mezarlık.
Yanında kocaman inşaat. İnşaatta "işçi" fotoğrafı çekerim diye gidiyorum o yana.
Üç tane çocuk, mezarlık duvarında gülüşüyorlar! Ne fırsat. Bir havalara girdim, sanarsın aslan-kaplan belgeseli çekiyorum. Kaçırmayayım, kendimi belli etmeyeyim, dedim.
"Aa, bak! abi fotoğrafçı.", "Abi, fotoğrafımızı çeksene!" dedi ikisi.
"Hassiktir, gördüler!"
Ulan görseler n'olacak Merter?
Muhabbete koyulduk çocuklarla. En küçüğü üçüncü, ortanca dördüncü, en büyüğü de altıncı sınıftaydı.
"Abi Facebook'un var mı? Eklesene fotoğraflarımızı, arkadaş olalım." dedi ortanca -aynı zamanda en fırlama olanı-.
"Benim fotoğraf sergim var, oraya koyarım gelir görürsünüz." diye yalan söyledim. Bir yandan hoşuma gitti bu spontane söylediğim yalan.
Yanımda "beş kuruş" olsa gidip çikolata alacaktım onlara. Üzüldüm.
Güzel poz verdiler. Karşılaştığıma memnun ettiler. Bir tebessümle yoluma devam ettim.
Bir köy havası var bu arada mekanda, Küçükbakkalköy mezarlığı yanından bayır aşağı inen mıcırlı yol..Ben giderken, onlar da az ileride oturup fiskos yapan annelerinin yanına koştular.
"Anne, o giden abi fotoğrafçı! Bizim fotoğrafımızı çekti, sergisine koyacak! Sanat için poz verdik." ...
aynen sarfettiler bunları. Çok hoşuma gitti.
"Mezarlık duvarında oynayan çocuklar"ı görmek için